13 Şubat 2020 Perşembe

nişanlanmış

''hayatımda gerçekten hiç aşka bu kadar yakın olduğumu hissetmemiştim. bilemiyorum, belki de ben şu an kendi kendime gelin güvey oluyorum ama onun da boş olmadığını biliyorum.'' diye bahsetmişim Americano hakkında yazarken. o yazıdan bir kaç ay sonra ne yapacağımı bilemez bir halde durum güncellemesi yapıyorum. duygularımın arasında kayboldum adeta! 

mutsuz muyum yoksa içim kavruluyor mu bilmiyorum ama çok güçlü bir his yaşadığımı biliyorum. biraz başlara gideyim. bol bol konuşuyorduk onunla başlarda. inanılmaz iyi bir sohbetimiz vardı, kendimize ait bir mizah anlayışımız bile vardı. sonralarda bir şeyler bozulmaya başladı. aslında başladığı saniyeden itibaren sonunun ne olacağını biliyordum ama yine de beynimde dolaşan düşünceler beni daha çok bağlıyordu ona. texas'da yaşıyordu inanılmaz iyi bir ailesi vardı. aslında klasik latin kökenli bir amerikan ailesine sahipti. kardeşini beyzbol oyuncusuydu, annesinin bir güzellik salonu vardı ve aynı zamanda yoga-zumba takıntısı vardı. çok istemiştim o aileye girmeyi çünkü bana çok güzel geliyordu. kafamda oraya gittiğim hayaller geziyordu, ailesiyle birlikte olduğumuz anlar canlanıyordu. en ince detaylarıyla hemde. sonra aradan iki hafta geçtikten sonra telefonla konuşmalarımız kesildi. yazışmalarımız da. sürekli ortalıktan yok oluyordu ve engelleyip geri dönüyordu. ben kafamda tamamen bitirmiştim tabii ki! -o sıralar zaten Oidipus hayatıma girmişti diyebiliriz- ama çok üzülmüştüm. gerçekten ilk kez bir şeylerin rayında gittiğini hissetmiştim. o istanbul'a gelmeyi çok istiyordu ben de onun yanına gitmeyi. ama en sonunda tamamen engellendim. 

dün gece Chocolate'ın facebook'undan hesabına bakmak istedim ne yapıyor ediyor diye. gördükten sonra ne kadar içimin acıdığını anlatmamın ihtimali yok! nişanlanmıştı. hayatımda ilk kez bu kadar büyük bir tokat yemiştim. belki ilk kez hayatımda olan biri nişanlanıyordu ama buna kesinlikle hazır değildim. üstelik benim doğum günümde nişanlanmıştı. o girmek istediğim ailenin fertleri bunu beğenmiş ve yorumlarda mutluluktan uçuyorlardı. nişanlandığı çocuğun profiline girdim. annesi fotoğraflarını beğenmişti. aileye girmiş yani. hayallerini kurduğum aileyle. ben annesiyle zumba yaptığımız görüntüleri bile kafamda canlandırmıştım oysa! çok üzüldüm, yıkıldım açıklamak gerekirse. hazır değildim böyle bir şeyi görmeye. biz belki de çok güzel olabilirdik eğer aynı ülkede yaşasaydık. ama olmadı. ben her zaman olduğu gibi sırtıma biraz daha hüzünü yükleyip yoluma devam etmeye başladım. 

mutluluk dileyemiyorum. dilim varmıyor. buna isteyen bencillik desin ama ne kadar az konuşmuş olursak olalım ben ona karşı çok yoğun şeyler hissetmiştim. o da hissetmişti -belki de çok iyi bir yalancıydı- Chocolate dün farketti ki aslında ilişkileri iki bin on sekiz yılına kadar uzanıyormuş. muhtemelen araları bir süre kötüydü ve o sıralarda bana yazdı. ben onu ve beni istemeyen herkesi çok da güzel pişman edeceğim gelecekte, biliyorum. 

ben hiç bir şey yaşayamayacağım. istemeye istemeye bunu kabul etmeye başladım. yapayalnız göçüp gideceğim hiç sevilmeden. insanlardan farklı olarak şunu biliyorum ama ben sevilmeye layık birisiyim. ama seven kimse yok işte. umarım kaderim bu yazdıklarımı yanlış çıkartır ve çok da güzel severim gelecekte ama bu ülkede kaldığım sürece yaşayacağım hiç bir şey olmayacak. amerika'ya gittiğim gün başlayacak benim kaderim bunu çok iyi biliyorum. türkiye'de eşcinsel olarak aşkı bulmak çok güç bir şey. o siteler falan hepsi çöp! bomboş insanlarla dolu herkes duygularını bir kenara bırakmış, sadece bacaklarının arasına çalışıyor akılları. böyle bir şey yapamam ben aşık olmak için doğmuşum, sevmek için yaşıyorum. 

içim hala oldukça buruk. kırgınım. kabullenemiyorum da biraz. çünkü beni engellemiş olsa bile ailesinin hesaplarına arada sırada bakıyordum. meğer içimde gizli saklı 'keşke yazsa' diye bir çığlık yatıyormuş ama benim bundan haberim yokmuş. yine kaybettim. bilmem kaçıncı kez ve son da olmayacak. ama bana en çok yara veren şey olduğu kesin. bütün hayallerimi yine gömdüm kalbimin içine. artık dayanacak sabredecek güç bulmakta o kadar çok zorlanıyorum ki anlatmama imkan yok! yine kandırıldın işte! aptal! yine kandın! yine sen kaybettin! diye içim içimi yiyor...

ben çok bunaldım. hayatta belki de bir ilişkisi olsun diye en çok çabalayan insanım ama bir kez bile aşk gelip kapımı çalmadı henüz. çok yazık. en güzel yaşlarım geçiyor ama yalnız! bir süre bu olay yüzünden depresyondan çıkamam sanırım... yapacak bir şey yok... bu 'nişanlanma' olayına alışsam da iyi olur çünkü benim hayatım böyle gitmeye devam ederse ben bu hissi daha çooook yaşarım gibime geliyor.

berry x



4 Şubat 2020 Salı

yılın kerizi

bugün şans eseri facebook'un oyunları arasında gezerken bir uygulama dikkatimi çekti. hani böyle ''ruh eşin nerede?'' ''seni 2020 yılında neler bekliyor?'' tarzı sorulara cevap bulduğumuz bir oyundu. ben böyle şeyleri severim doğrusu. geleceğim hakkında basit spoilerlar alıyormuş gibi hissederim.

aşk tanrısı zeus sana ne mesaj yazacak?

karşıma ilk çıkan soru buydu ve tıkladım. içimde bir mutluluk ''şuradan güzel bir şey çıksa da biraz mutlu olsam ehehe'' moduyla mutlu mutlu bastım. ama zeus beni mutlu etmek yerine şu (yandaki) cevabı vermek istedi. bekar hayatının tadını bu güne kadar çıkardım ben zeus ya! yetti yani bu kadar iki mutlu olayım diye girdim kemiklerimi kırana kadar beni dövmüşler gibi ayrıldım. ben sonra bu cevaptan tatmin olmayıp tekrar denedim. orada da ''düzenli ilişki sana göre değil. ailenin bekar, yakışıklı, milyoner amcası olacaksın.'' cevabını aldım. neyse en azından milyonermişim dedim, sustum. hemen ardından başka bir teste geçiş yaptım.

ruh eşin nerede?

en azından nerede olduğunu bilir oralarda aradım ama meğer aradığım kişiye şu anda ulaşılamıyor, aradığım kişi başka biriyle fingirdeşiyormuş! hatta öyle biri yokmuş ben en azından bir yerde beni bekliyordur diye kendimi teselli ediyordum... aşk bana uygun değilmiş ben kuşlar gibi özgür olmak için doğmuşum. sap olmam için yaratmış allah beni resmen. bunu da tescillemiş oldu bu uygulama alıp duvarıma asacağım yakında... özgürlük falan güzel de zaten ilişkide iki insanın birbirini kısıtlamasına inanılmaz karşı bir insanım. ben mutlu olmak için biriyle birlikte olacağım kısıtlanmak ve mutsuz olmak için değil. yalnız yeterince mutsuzum zaten! burada da tokatlandıktan sonra yetmedi bir sonraki teste geçtim tekrar.

ruh ikizin kim?

adamlar bana ''senin ruh eşin yok! senin ruh eşin yok ki sen beni çıldırtmak mı istiyorsun?'' demiş ama ben asla pes etmemişim... akrep inadı ya işte huyum kurusun bir kez daha tokatlanmak istemiş bu minik kalbim. yeniden kapı gibi öyle biri yok! diye uyarı verdiler. salak berry! sen de kabullensene illa inat illa inat durduk yere üzdün kendini. düşmanların diline düştün. bir de sonuna dalga geçer gibi belki başka hayatta yazmışlar. ay ne olur olmasın öyle bir şey bu hayatın başkası da mı varmış! bırakmadılar ki yaşayalım... bir daha mı çekeceğim bu dertleri oku çalış yeniden okumaya başla mezun ol hayda yine bir iş telaşı hayatta kalma savaşı ve şansıma yine evde kalma durumu... yok ben almayayım. kalsın. bir de şansıma bin kat kötü bir durumda doğarım öldüğümle kalırım. reenkarnasyona inanan bir insanım ve geçen aylarda bulduğum regresyon terapisine göre aslında geçmiş hayatta yaşadığımız ve yaptığımız şeylerin bedelini ve ağırlığını bu hayatlarımızda da çekiyormuşuz. nasıl bir insansam geçmiş hayatımda allah bir günümü şöyle rahat yaşatmadı. neyse, bir diğer teste geçelim.

hayatınızın gerçek aşkı kim?

gerizekalı daha ne desinler istiyorsun. bu yıkıklığın, yıkılmışlığın en dip seviyesi sanırım. adamlar diyor ki 'yok yok yooook!' ama ben inatla hanimiş benim aşkım nerede bekliyormuş beni bakış açısıyla polyannacılık oynuyorum. allah gerçekten beni bildiği gibi yapsın. başka diyecek şey bulamıyorum. aldığım cevap kendi kendime mutlu olduğumu söylüyor. uygulamayı yapan gerzeklere de iki çift lafım var hayatından memnun olan insanlar ne yapsın bu sitelerde test yapmakla! hayatı düzgün olanlar yakışıklı / güzel sevgilileri ve hayatlarıyla bize instagramdan gösteriş yapıp kıskançlık krizlerine sokmaktan başka bir şey mi yapıyorlar ya?! yazın oraya 'hayatın muhteşem olacak!' 'beş vakte kadar prens kapında' 'allah belamı versin ki %100 kesin bu sene sonu hayatının aşkı kapına geliyor gelmezse gel beni s....' olsun bitsin bu iş. zaten yıkık insanlar geliyor oraya bir de üstüne binbir çeşit hakarete maruz kalıyoruz! hiç hoş değil. duyar kasıp anket shaming yaptığıma göre bir diğer ankete geçebiliriz... mutluymuşum kendi başıma... hele hele...

bir sonraki anketten bahsetmeden evvel şunu söyleyeyim; içinde gerçekleşmesine en inanmadığım (diğerleri daha muhtemel yani sonuçta evde kalacağım tescillendi neticede) olay çıktı karşıma. 

sevgililer gününde seni neler bekliyor?

ben kalbim ege'de kaldı yazımda yunan flörtüm olduğundan bahsetmiştim. birden karşımda böyle bir cevap görünce şaşırmıştım doğrusu. ama dediğim gibi içinde en inanmadığım ve gerçekleşmesi en imkansız olan cevap bu... yapacak bir şey yok. belkeyeceğim 14 şubat'ı. zaten bu sıralar bir karar aldım bu güne kadar hep ben milletle konuşmak için can attım hep ben mesajlar attım. bu kez oidipus'da kendimi geri çektim. o yazmadan yazmıyorum mesela. bu benim için büyük bir adımdı ilk defa kendi saçımı süpürge etmiyorum. ama çok şükür ki şu ana kadar her gün mutlaka yazışıyoruz. (nazar değmesin) açık konuşmak gerekirse yine depresif bir sevgililer günü geçireceğimi düşünüyorum. ümidim yok AMA ümit fakirin ekmeğidir derler ya içimde uslanmaz (ve artık tescilli) bir keriz olduğu için şu an içimde sanki 14 şubatta biraz romantik olaylar yaşanacak gibi bir his geliyor... bakalım bakalım neler olacak!

berry x


3 Şubat 2020 Pazartesi

'senin sevgilin mi oldu sanki!'

geçenlerde kardeşim sevgilisinden ayrıldı ve genel olarak negatif bir ruh haline sahipti gün boyu. biz de kahvaltılarımızı etmek için anneannemlere gitmiştik. sobanın üstünde ekmek kızarttık ve tereyağıyla yedik. kahvaltı tam anlamıyla muhteşemdi ama sonrasında olan oldu.

annemle mutsuz ruh halinden kurtulması için biraz dalgaya vurmaya başladık. işte 'sen unutacaksın zaten boşver, bak geçen de böyle olmuştu hemen başkasını bulmuştun ne olacak ki' diye hem telkin ediyor hem de kendi aramızda biraz gülüşüyorduk. sonrasında ben 'hem nasıl olsa bir kaç gün sonra başka birine takılacaksın unutacaksın' dedim. annem de derken bana hiç bir şey söyleyemiyordu. ama bu kez tek başıma söylemiştim ve bana birden bire sert çıkışmaya başladı. 'sen ne anlarsın niye aptal aptal konuşuyorsun sanki senin sevgilin oldu nereden bileceksin ki' diye bir çıkışta bulundu.

aslında bugüne kadar onun hiç bir sözünün beni bu kadar acıtmadığını fark ettim. haklıydı. sevgilim yoktu. ama sanki ben istemiyormuşum da olmuyormuş gibi davranılmasından nefret ediyorum artık. beni seven olmuyormuş işte görünen o ki mal ortada ne yapacağım yani bu saatten sonra. ben türkiye'de yaşamaya devam ettiğim sürece böyle 'aptalca' çıkışları sürekli yaşayacağımı çok iyi biliyorum çünkü olsa bile zaten herkesten gizli saklı yaşanacak şeyler. yine onlar benim sevgilim yokmuş gibi davranmaya devam edecekler.

ama türkiye'den taşındığım zaman tamamen açılacağım. hiç bir şeyimi gizli gizli yaşamak zorunda kalmayacağım. sevgilim ile instagrama fotoğraflar bile atacağım! HAHAAAY BERRY! kim tutar seni be! insanların şöyle bir hayatıma bakıp 'vay vay durdu durtu turnayı gözünden vurdu' demesini istiyorum. gerçekte olacak şey ise cinsel kimliğim aile dramalarına yem olacak ama binlerce kilometre ötede olacağım için hiç bir şeyin umrumda olmayacağını umuyorum...

neyse... o günler gelecek. bu bloga da ilk fotoğrafımı düğünümde koymayı planlıyorum doğrusu. yani hiç.


berry x

2 Şubat 2020 Pazar

kalbim ege'de kaldı

ben uzun zamandır biriyle konuşuyorum. hep derim ya kendimi bildim bileli hiç bir zaman türk biriyle olacağımı hissetmedim diye. bunu yineliyorum. klasik olarak gay dating applerinde bol bol zaman öldürüyordum. aslında o kadar uzun zaman oldu ki onunla konuşmaya başlayalı tam olarak ne zaman başladık konuşmaya asla hatırlayamıyorum. 'naber nasılsın' tarzı -asla devamı gelmeyen- bir sohbet içindeydik. sonra klasik olarak 'haydi instagrama geçelim yahu' denerek geçildi.

aşk konusunda hala umutsuz biriyim yani elbette ona karşı kimi duygularım var ama gerçekleşecek mi yoksa gerçekleşmeyecek mi bilmek istiyorum. onunla başlarda 'ben ilişki istiyorum' tarzında konuşmuştum ve aldığım cevap 'ilişki fazlaca sorumluluk isteyen bir şey' olmuştu. yani hayaller yine kuyunun en dip köşesine gitti diye düşündüm. bir süre yazmadım hiç. sonra o yazdı ama bir gün konuşuyoruz beş gün konuşmuyoruz öyle bir durumun içindeydik.

şunu söylemeden geçemeyeceğim ama
gözleri çok güzel

neyse benim vurulup düştüğüm yer zaten gözleriydi. ondan öğrendiğim çok şey var aslında düşünecek olursak. mesela sadece bu deli mi yoksa hepsi mi yapıyor bilmiyorum ama bu havalarda bile sahile gidip denize giriyor! bir tuhaf doğrusu.

o her zaman aşk düşüncesinden kaçtı ve ne zaman konuşsak 'ama ben gerçekten seni üzmek istemiyorum. ben bunu bilmiyorum.' mesajları gündelik bir rutin haline gelmişti. bu arada her zaman birbirimize anlık fotoğraflar atardık bak kahve içiyorum, bak uyandım şimdi gibisinden. ve kendisi fotoğraf gönderdikten sonra her zaman 'eğer başka türden bir fotoğraf istersen bana söylemekten çekinme diyordu.' ben biraz kaçan kovalanırı oynamak istedim açıkçası ve işe yaradı da. benim koştuğum onunsa peşimde kovaladığı dönemlerde birbirimizi çok daha fazla tanıdık aslında. bana dinlediği şarkıları atıyordu, politika hakkında konuşuyorduk hatta o sıralar deprem falan olmuştu beni rahatlatmaya da çalışmıştı.

sonrasında delice sarhoş olduğum günlerden bir gün -sanırım ikimizin de libidosunun yüksek olduğu zamanlardı- konuşmaya başladık biraz dirty dirty. sonrasında ufak ufak seksi-msi fotoğraflar göndermeye başladık birbirimize. ben aç gibi tabii ki gönderdiği anda siler miler diye onları telefonuma indirdim. ben habire tuvalete gidiyorum bahanesiyle misafirlerin yanından ayrılıyor 20-30 seksi fotoğraf çekiyor ve ona gönderiyordum. gerçekten beğendiğini tepkilerinden görebiliyordum hatta bana geçen gün yolladığı ses kaydında 'o fotoğrafları aklımdan çıkartamıyorum' diyordu. gerçekten çok tuhaf şeyler yaşıyoruz aslında ama bir ilişki içinde değiliz belki de bu öyle bir evredir. 

'sen her zaman güzel birisin
tişörtünle veya tişörtsüz'

diyor mesela. şimdi buraya yazınca böyle sapıkmış gibi durdu gözüme ama aslında öyle değildi. beni beğendiğini biliyorum. insanların aşktan korktuğu ya da kaçtığı bir döneme denk gelmiştim. yanlış bir dönem bu benim için! herkesin aklı aslında bakarsak tek bir yere çalışıyor ve kimse gerçekten duyguların da ne kadar önemli olduğunu önemsemiyorlar! 

sinirlendim. güzel şeyler oluyor gibi ama kendimi üzüp kahretmemek için -çok da alışık değilmişim gibi- kendimi olabildiğince inandırmamaya çalışıyorum. inanırsam üzülmekten korkuyorum. kendisi de her zaman bunu söylüyor zaten. ama bir kalp kırıklığında daha ne yapabilirim bilmiyorum. 

bu beye 'oidipus' diye hitap edeceğim günlüğün geri kalanında yaşanan gelişmeleri de artık anında yazmaya çalışacağım. 2020 iğrenç bir şekilde ilerliyor hangimizin bu yılı sağ bitireceğinden emin değilim ama bu yıl blogda oldukça online olmayı düşünüyorum. dikkat edin kendinize!

berry x


üniversite hayatına giriş felsefesi

okullar başlayalı ne kadar zaman oldu artık saymayı bıraktım. ama mutluyum. fazla yoğun olması ve evime oldukça uzak bir mesafede olması dışında hiç bir sorun yaşamıyorum. ve istanbul trafiği dışında tabii!

ben okul günlüklerini yazmak istediğimi söylemişim aralık ayında madem öyle başlayayım dedim hazır yapacak bir şey bulamamışken. okulun ilk günleri inanılmaz klasik geçti aslında kimse birbirini tanımıyor, ne yapacağını bilmiyor çok da yeni bir ortam sonuçta. ben ise okulun başlamasından bir hafta önce başlamıştım hayeller kurmaya. güya okulda sevgili bulacakmışım. bak bak bak! hayallere bak! neyse ilk iki gün sadece okulu keşfetmekle geçti. nerede ne var burası ne sınıfı vesaire zaten sürekli koşturmacayla geçiyor o günler.

sonrasında bir gün okula giderken yoldan biri gelip ''aa sen bizim sınıftansın'' dedi ve bir yolculuk başladı aslında. başlarda bunun aşka dönebileceğini hatta onun benden hoşlanıyor olabileceğini bile düşünmüştüm. yakışıklı biriydi, fiziği düzgündü yani işte bir insana ilk baktığınızda içinizi hoş edecek çoğu şeye sahipti. ama tabii ki başlarda erken konuşmamak gerekiyormuş! hani derler ya insanı tanıdıkça bir şeyler değişir diye. -ondan 'kara' diye bahsedeceğim- neyse işte kara başlarda güzel ilgiliydik falan filan hani yakışıklı çocuk sonuçta hala tam olarak bir şeyleri bitirmiş değilim ama en azından %100 heteroseksüel olduğuna kendimi inandırdım ve yoluma baktım.

sürekli kara'yla takılıyorduk bütün gün özellikle okulun son günü uzun bir boşluğumuz oluyordu gidiyorduk yemek yiyorduk, sinemaya gidiyorduk falan. hatta bowlingde bunu yenmiştim söylemesi ayıp... neyse sonra eküriye tabii ki başkaları da eklendi ve benim kopmam kolay oldu. gerçekten eğlenceli çocuklar özellikle 'asyalı' olarak bahsedeceğim arkadaş. gerçekten okula katlanabiliyorsam bir şekilde onun sayesinde diyebilirim. en olmadık durumlarda bile şakalar yapıp eğlenecek bir yol buluyoruz kendimize.

kara'da beni rahatsız eden özellik ise şu oldu dönem boyunca; hiçbir şeyden doğru düzgün memnun olmaması ve dersle ilgili ne olursa olsun okulun suçlanması. tamam dünyanın en iyi okulunda okumuyoruz ama bence okulun hiç bir problemi yok gayet düzgün ilerliyor her şey. ben çalışıyorum ve sınavlarımı gayet iyi veriyorum onun için hiç problem yaşamıyorum. bu arada gerçekten öyle derslerim beklediğimden inanılmaz ilerliyor. tabii ki bana verilen klasik not alma, dersi dinleme taktiklerini her zaman uyguluyorum ama not alma işini biraz ilerlettim ve artık hocanın ağzından çıkan her kelimeyi yazan bir halde buldum kendimi.

bu dönem çok hızlı ve sanki sürekli sınav olarak geçti. sosyal hayatımın dönem boyunca öldüğünü çok büyük bir rahatlıkla söyleyebilirim. sınav dönemleri bırakın çıkıp gezmeyi yemek yerken bile suçlu hissediyorsunuz! okulumda da mazeret sınavı yahut bütünleme yok yani bir dersten kalırsanız kalmak zorundasınız kurtarma şansınız yok.

hep dert yandım biraz da güzel şeylerden bahsedelim. sınıfta elbette hoşlandığım kimseler oldu. ama böyle lisede olduğu gibi 'ya benimsin ya da kara toprağın' değil. daha böyle amaaan olsa ne olmasa ne modunda şeyler hissediyorum. karşıma gelirse bakıyorum -allah bana göz vermiş tabii ki bakacağım- ama özellikle 'sırık' diye bahsedeceğim kişi dönemin başından beri tarzını değiştirdi ve bu son tarzı beni bitirdi doğrusu. baştan aşağı siyah giyiyor bir de palto alıyor yanına... görmeye değer bir görüntü çıkıyor karşımıza. ama tabii ki berry hiç bir zaman gidip de doğru düzgün oturaklı birine aşık olmaz nerede it kopuk varsa ona düşer. bu da öyle her gördüğümde elini tuttuğu kızlar değişiyor bilmiyorum...

bir de 'belalı' var. belalı değil yanlış anlaşılmasın lakabını o seçtim. sebebi ise çoğu zamanlarda okula gelmemesi ve yaşından büyük işler yapmasından kaynaklanıyor. barmenlik yapıyormuş sanırım ve tanıştığımız ilk gün ulu orta seks anılarını anlatmıştı oradan anladığım kadar anladım vallahi! ah ne olacak benim şu kötü çocukları evcilleştirme isteğim... genelde vardır ama bu insanlarda kimse doğru düzgün insanları sevmiyor hepimiz bir uğraş verme çabasındayız ya da ulaşılmazlıkları bizi onlara bağlıyor. mesela ben belalı'yla sevgili olmayı isterdim. birinci sebebi gayet güzel bir çocuk olması, ikinci sebebi ise eğlenceli bir kişiliğinin olması. sınıfta biraz dışlandığını seziyorum kimi zamanlarda. bu arada sırık ve belalı aynı gruba mensuplar yani genelde ikisini birlikte görme fırsatım oluyor bu da benim için artı bir sebep...

okulda gözlerim olabildiğince çok bayram etmeye çalışıyor ama şöyle gönül rahatlığıyla peşinden koşabileceğim bir beyefendi çıkmadı karşıma doğrusu... onların hepsi diğer kampüsteler. neyse yapacak bir şey yok elimizdekilerle idare etmeye bakacağız...

olaylara derslerden bakacak olursak ben başlangıçta oldukça çok korkuyordum açıkçası. doğru düzgün ders işlenmeyen bir liseden mezun olduğum için ders çalışmak nedir ve nasıl yapılır soruları ile ilgili hiç bir bilgim yoktu. ama gerçekten kendimi verdim ve elimden gelenden fazlasıyla kasıp ders çalıştım. bütün sınavlarım çok iyi geçti. sınıfta olan bir ablayla sınıf birinciliği için yarışıyoruz şu anda hatta.

üniversite hayal ettiğin gibi bir şey miydi derseniz buna kesinlikle evet derdim. on iki senelik eğitim hayatından bildiğinizi unutun diyorum. daha özgür ve özgün bir ortam sizleri bekliyor. başlarda alışmam zor olmuştu çünkü derse geç girmek, derslerden erkenden çıkabilmek falan lisede benim için ölüm gibi bir şeyken şu an oldukça sıradan şeyler oldular. ama belirtmeliyim ki üniversitede derslerdeki tüm sorumluluk sizde yani hocalar bir yere kadar size bilgileri veriyor kalan araştırmayı sizin yapmanızı bekliyorlar konu bitsin ya da bitmesin. lisede alışmışız bir ünitede iki hafta geçirmeye bu da tuhaf gelmişti. ve çok daha yoğun olduğunu da belirteyim yani üniversite sınavı geçince her şey bitiyor tezini kim ortaya attıysa büyük bir yalan olduğunu söylemeliyim. neyse okul günlüklerini olabildiğince yazmaya çalışacağım. bahar dönemi çok yakında başlıyor bana şans dileyin!

bu arada dün gece bir bloga daha başladım. bol bol erkek gıybeti yapacağımız bir blog görmek için tıklayınız.

berry x