26 Ağustos 2018 Pazar

alacakaranlık sendromu

dün gece televizyonda her yaz tatilinin klasiği alacakaranlık vardı. ve ben de herkes gibi oturdum ve arkadaşlarımla yazışarak filmi izlemeye başladık. koca filmi izledik iki saat boyunca üstüne birbirimizle sohbetini ettik. şakalar komiklikler.

bella’nın egosuna, edward’ın yakışıklılığına, emmet’a karşı ne kadar aşkla baktığımıza kadar her şeye değindik izlerken. ölüm sahnelerinde ‘aa bak bu sen ölünce ben’ esprilerini de yaptık. ve hepimizin içinde yatan o karanlık geçmişi yeniden hatırladık. 

twilight izleyip kendini vampir sanmak/hayal etmek! 


ben şunu hatırlıyorum kendimle ilgili küçüğüm o zamanlar kuzenimle yanlış hatırlamıyorsam tutulma’yı izlemiştik. sonra kuzenim dedi ki ‘haydi vampirmiş gibi davranalım.’ bu söz salak çocuk aklıma çok yatmıştı. yolda insan görünce kendimi tutmaya çalışmalar -tutmasam ne yapacağım acaba aşırı merak ediyorum- üç öğün ketçap yemeler, vişne suyu içmeler -kana benziyor çünkü, ağlıyorum şuan- kaldırım gördüğüm an atlatıp artistik pozlar vermeler ve en önemlisi şu ‘ACI!’ diyerek delici gözlerle bakıp karşısındaki kişiyi süründüren abla gibi kardeşimi karşıma alıp ‘ACI’ diye yarım saat bakardım. 

birde biz kuzenimle işi ilerletip hemen google’a ‘nasıl vampir olunur?’ yazmıştık bile! hazırsanız tarifi veriyorum. 1 su bardağı şeker- neyse gerçekten veriyorum; bir virüs mü ne varmış, o virüsü iğneyle bir yarasaya veriyormuşsunuz ve yarasayı kendinize ısırttırıyormuşsunuz. biz buna inandık. salak salak virüs falan aradık. hiç kimse de demedi yavrum salak mısınız ölüp gideceksiniz diye. 

kuzenim bir ara akıllanıp vazgeçmişti falan ben atar yapıyordum ‘sen yarı yolda bıraktın bunu hak etmiyorsun.’ gibi oysa akıllıymış o. bunu geçen gün fark ettim ki beyni yeni bilgilere açık yaşlarda bu filmi izleyen herkeste olmuş bu sendrom. 

saçma maçma da gelse millete vampirler falan küçüklüğümün en ikonik günleriydi bunları izlemek. hayatımın bir parçası hala açar izlerim arada bir geçmişi yad ederim. 

ayy dün ne sövdük bella’ya ve tüm vampir alemine. yani sinirlenmemek elde değil ama kız ilk filmden beri ‘ya edward allahın varsa beni vampir yaparsın!’ diye yalvarmıyor muydu? edward çevirmedi. madem çevirmiyosun seksinizi yaparken korunsana salak vampir kız orda kaç ay canı burnunda acılar çekti öldü kaldı vampir uyandı. değdi mi edward bey? 

neyse ben yine sinirlenecek bir şey buldum. haydi ben kaçar. 

berry. 

25 Ağustos 2018 Cumartesi

valla yalan yok

yalanı sevmem. söylemeyi de, söylenmesini de. ne boş bir şey öyle. ama bazen küçük oyuncuklarnhauatı eğlenceli bir hale çeviriyor. bugün uzun zamandır konuşmadığım bir arkadaşım yazınca aklıma geçmişte ona oynadığım o küçük oyun geldi.

facebook’un moda olduğu zamanlarda arkadaş olmuştuk. doğu’da bir ülkede yaşıyor sosyal medyayla arası çok iyi değil falan. adı da irish olsun. irish, bana sürekli yok bana sevgilim şunu yaptı, şu kadar saat seviştik, böyle bir aşk yok, ay terk etti beni diye gelir anlatırdı. geçtiğimiz iki yıl içinde de benim canıma tak etti. yeter artık dedim. bende bir şeyler anlatacağım. sosyal medyayla arası iyi olmadığını bildiğim için bir youtuber’ın resimlerini instagramdan alıp dedim ki ‘artık benim bir sevgilim var!’ ne nasıl tanıştınız falan başladım anlatmaya işte ‘bir yerde karşılaştık numaraları aldık buluştuk bir yerlere gittik çok eğlenceli gerçekten aşkı hissediyorum.’ falan döktürdüm anlattım. 

bayram vaktiydi olay, annemle tanıştılar şimdi gezmeye gidiyoruz dedim. biz o çocukla yedik içtik birbirimizin evlerine gittik kaldık yani gerçekten ciddiymiş gibi yaşaya yaşaya anlatıyorum. sonra kavga ettik diyorum uzuun uzun anlatıyorum. bir de gerçekmiş gibi yazarken yüzüm gülümsüyor falan salak gibi.

hatta bu yetmez dedim işin içine biraz drama ekleyeyim. hayatım yeterince trajedi zaten biraz daha arttırayım dedim. büyük bir kavga ettik ben dayak yedim dedim. bir sövüyoruz ama bir sövüyoruz yani. o youtuber çocuktan özür diliyorum her şey için. çok sövdük o gece. hayatında bir şeyler ters giderse benim yüzümden gider üzgünüm. çok beddua ettim. 

bir de sverige’de olaya dahil oldu o ara. o da diyor ‘ah berry ne çekti ya çok üzülüyorum’ falan her konuşmalarında bunun konusu açılıyor. hala asla söylemedim bu oyundu kankacım demedim. bugün de dediğim gibi uzun zamandır konuşmuyorduk yazdı. neden yazmıyorsun bana falan dedi. ben hemen ‘...’dan sonra depresyondaydım biliyorsun kendimi derse verdim’ dedim. kısacası ben bile korkuyorum kendimden. bana güven olmaz. akrep burçlu kimselere çok güvenmeyin. 

bu aralar çok yazıyorum. dedim ya özlemişim yazmayı. bir kişi bile okuyor mu bilmiyorum ama yaşarken zevk almadığım şeyleri çoğu kez burada yazarken ve sonra okurken eğleniyorum. 

seviliyorsunuz

berry. 

24 Ağustos 2018 Cuma

bu nasıl bir sıcak böyle

son bir kaç gündür ciddi anlamda yanıyorum. hava o kadar sıcak ki duştan çıkıp daha kurulanırken başlıyorum ‘of çok sıcak’ demeye. hani tamam deniz kum güneş okay iyi eğlenceli haha falan ama geceleri uyuyacağım desen uyku yok beş yüz saat dön dolaş yok olmuyor. bir film izleyeyim kitap okuyayım da iki kültürleneyim desen yok onuncu sayfada ter tanecikleri süzülü süzüle göze giriyor. çıkıp bir yerlere gitsem desek güneş tepede akşam baş ağrısı. bir de o amele yanıkları ve acı çekmek sonra yoğurt sürme ritüelleri. yok yok en iyisi bahar.

havalar sıcak olmasın demiyorum. olsun ama yerinde olsun. önceden böyle değildi hava ya sanki biraz daha normaldi çöl sıcağı yoktu. geçmişle günümüz arasında çok fark var aslında. mesela eski türkiye’de avrupalı-amerikalı turistler gezerlerdi binbir türlü milletin insanı gezerlerdi türkiye şehirlerinde. şimdi istanbul’un her yerinde türkçeden çok arapça tabelalar ve kara çarşaflı araplar var. 

hatırlıyorum eskiden taksim ne kadae hoştu. şuan sanki arabistanın bir yerini geziyormuş gibi gösteriyor maalesef. bunun sebebi politik olarak dünyadaki durumumuz olduğunu düşünüyor ve çok irdelemiyorum. mazallah bir şafak operasyonuyla alınırım falan. 

bu sıcak bir tek nasıl çekilir biliyor musunuz? böyle tatil köyünde olacaksın sağında solunda yakışıklılar güzeller keseceksin onlara kendini beğendirmeye çalışacaksın diskonda eğleneceksin yemeklerini yiyeceksin (ki tatilde o pancake falan benim tabak bildiğiniz bir dağ oluyor fit gidersem fat dönüyorum tatilden) ancak öyle çekilir. 

geçenlerde de hava sıcak diye bir denize gidelim dedik. demez olaydık aldılar beni yanlarına sabahın erken saatlerinde daha kargalar bokunu yemeden gittik sahile kadar ayağımızı suya sokamadık. pinpirikli benim kuzenimle sevgilisi tutturdular ay yosun var ay bu insanların girdiği suya girmem ben diye. ayağımızı sokamadan çıktık. yolda bunlar aptal aptal her şeye kavga ettiler. yok gözünün üstünde kaşın var, yok whatsapp’ı neden sildin. sonra beni postaladılar eve çekemedim onları ağzımı açıp tek bir kelime bir şey konuşmadım. çok boş bir gündü. 

ama annem demişti. kuzenine güvenipte gitme gel bizle gidelim eğlenelim demişti. ben eve dönüp kös kös oturdum annemler orda yediler içtiler yüzdüler güneşlendiler. salak olduğumla kaldım.  

sıcaktan bunalmış bir halde yatağımda uzanırken, ‘allahım cehennem provası mı bu ya’ diye haykırarak yazıyorum bunları. 

gerçi şey gibi de gözükmek istemem ‘ay allahım nolur bahar gelsin kış gelsin battaniyemi üstüme atıp film izleyeyim fotoğraf atayım instagrama story atalım off’ 

ben daha çok bahar insanıyım hava ne sıcak ne soğuk olacak. ortalama güzel araplar gelirken ülkelerinin sıcaklarını da getiriyorlar herhalde. çöl sıcağı çünkü bu serap falan görüyorum. 

neyse ben çok konuştum çok sıcak beynime vurdu herhalde aldım elime telefonu yazdım öyle içten bir sohbet olsun iki sohbet edelim diye özlemişim yazmayı ama. 

haydi seviliyorsunuz. 

berry. 

23 Ağustos 2018 Perşembe

hayatımda güzel giden şeyler çok az

hayatımda çok az şey rayında gidiyor. uzun zamandır prtalıkta yokum çünkü gerçekten hiç bir anlatacak şeyim yok. sadece söyleyebilirim ki sınavım iyiydi ve yetenek sınavlarım yaklaştı. içimde sadece bunun stresi var. her gün uyurken, uyanınca ya da bir yere gidince aklımda olan tek şey acaba bir okul tutacak mı kaygısı oluyor. biraz da gelecek kaygısı. biraz da değil çok gelecek kaygısı.

aşk hayatına gelince. kırmızı’yı en son karne aldığımız gün gördüm. içimde o kadar burukluk vardı ki bundan sonra hiç bir zaman yan yana gelmeyeceğiz. gözlerimle veda ettim ona. onun haberi yoktu elbette ama ben son kez baktım ona. içim yandı gerçekten veda etmek çok zor. bir daha göremeyeceğimi bilmek daha zor. zaten hayatımın arka planında aşk-ı memnu fon müziği çalıyor. yeşilçam filmlerinden çalınmış bir sahne gibi vedamı ettim. aslında ben mahvolurum ölür biterim diye düşünüyordum ama öyle olmadı. bir kaç gün içinde kendimi toparladım. ölenle ölünmez dedim ve matem havamı attım üstümden.




‘artık yepyeni bir hayat vardı önümde’ diye bir anlatım da yapayım. nesi yeniyse artık. 

kırmızı’yı özlüyor musun diye sorarsanız, evet özlüyorum. onu sevmeyi özledim ya da acaba bugün okula gelecek mi diye beklemeleri özledim. bilmiyorum belki de bu bir tip bağımlılıktır. 

ama hayatımda bir güzel giden şey de hayatıma birileri girdi bu yokluğumda. gerçi hoş geldiler ve gittiler. biri kaleciydi iyi bir çocuktu ama bana yazmayınca ben de ona yazmadım ve konu böyle kapandı. yine chat sitelerinden birinde mr. kibar’ı gördüm. adını da değiştirmek lazım çünkü kibarlık kalmamış soğuttu kendinden biraz. 

ama doğru düzgün biri girdi gibi. gibi diyorum çünkü eşcinsel ilişkilerde “ay acaba aktif mi pasif mi?” soruları vardır hah işte benim de kafamda o sorular var. eğer pasif çıkarsa çok üzülürüm çünkü iyi biri ve mutlu olacağımı hissettiğim biri. onun adı kaptan olsun. yine chat sitelerinden birinde tanıştık önce instagram sonra whatsapp’dan konuşmaya devam ettik. şuan her şey iyi gibi gözüküyor arada bir bebeğim-tatlım gibi kelimeler kullanıyor. hiç alışık değilim ışık tutulmuş tavşan gibi kalakalıyorum karşısında. 

hayatımda iyi giden şeyler böyle. daha buzdağının altında bir şeyler var ama hiç bir zaman hatırlayıp da kendimi üzmek istemiyorum. ve bu sene tatil yok maalesef rus aşklarıma kavuşamıyorum maalesef. akrep dövmeli çocuk ve anton’u saygıyla analım buradan. 

bu günlüğü de gelecekte bir gün açıp da okuyayım neler yaşamışım bakayım diye yazıyorum ve bazen yardımcı oluyor böyle eski anılarda bir yolculuk yapıyorum. güzel oluyor.

çok şanslıyım ki çevremde çok iyi insanlar var beni destekleyen bir aile ve arkadaşlara sahibim bu iyi giden en iyi şey işte. 

aşk istiyorum gerçekten. hayatımda seveceğim, sevgi gördüğüm biri olsun istiyorum. evet sevgili oldu iso falan vardı ama hiç sevildiğimi hissetmedim. çok değişik bir duygu bu yaşlar bir daha gelmeyecek en güzel yaşlar sonuçta. 

şimdilik bu kadar yazayım ve artık blogu tekrar başlayalım günlüklerimize bakalım hayat bize neler gösterecek. bir de dua edin kaptan ile çooook güzel şeyler yaşayalım. gıybet edilecek çok şey var. 

seviliyorsunuz

berry.