3 Nisan 2020 Cuma

corona psikolojisi • karantina II

son iki günüm uyku düzenimin yok olmasıyla devam etti. online eğitimin devreye girmesinden sonra sabahın köründe uyanıyor, dersten hemen sonra tekrar uyuyor ve ardından akşama doğru uyanıp sabaha kadar oturuyorum. bu da düzelecek diyorum kendi kendime ama ne zaman orasını ben bilemem.

evden çıkmayalı bugün yirmi üç gün oluyor.

iki gündür netflix'e takılıyorum. filmler diziler falan derken vakit nasıl geçiyor fark edemez bir hale geldim. saat 19:30 civarlarında tıpkı hunger games'de olduğu gibi vaka/ölüm sayılarını öğrenip psikolojimi bozuyorum. ha bir de bugün bir gelişme daha oldu. 20 yaş ve altındakilere sokağa çıkma yasağı ilan edildi. zaten evden hiç ayrılmadığım için beni etkileyen bir şey olmadı. bir de bu sıralarda sanırım coronavirus vakası olmasa da ambulanslar o korkunç kıyafetlerle geliyorlar. oturduğumuz yerde sadece kuzenim ve benim oturduğumuz apartmanlardan birilerini aldılar birer hafta arayla. artık kimi şeylere nasıl tepki vereceğimi unuttum biliyor musunuz? mesela türkiye'de ilk vakanın görüldüğü 11 mart tarihini hatırlıyorum da uyku uyuyamamıştım gece... ertesi gün kalkıp okula gitmiştim tabii ama neyse.. konumuz bu değil. şu an güncel vaka sayımız 20,921 ve o kadar da fazla tepki vermiyorum. bir alışkanlık oldu her gün haber bültenlerinde vaka sayılarını görmek.

ben genel olarak iyi hissediyorum ama bazen sinir krizleri geçirecek bir seviyeye de yükselmiyor değilim. ailemle çok karşı karşıya gelmemeye çalışıyorum. bu sıralar herkesin psikolojisi olanlardan o kadar çok etkilendi ve evde kilitli kaldık ki karşı karşıya gelsek kavga çıkacak gibi hissediyorum. çoğu şeyi de alttan almaktan yorulmadım değil.

kardeşimle iki gecedir stresimizi atmak adına netflix dizilerini izliyoruz herkes yattıktan sonra. şu an chilling adventures of sabrina izliyoruz. geçen yazıda da anlatmıştım ya gavin leatherwood azması geçiriyorum diye işte sebebi bu. güzel oluyor eğleniyoruz. dün de doğum günüydü aslında çok üzücü günler geçiriyoruz ama bir şekilde mutlu olabilmeyi bilmek çok güzel bir şey. onu mutlu etmek için pastalar alındı, şaraplar hazırlandı ve eğlencee! çok da muhteşem değildi ama karantina altında yapılan bir kutlamaya göre oldukça eğlenceli bir işti.  sürekli ama sürekli içimde negatif düşünceler dönüyor aslında bakarsanız. corona kapmaktan o kadar korkuyorum ki anlatamam. şansıma da güvenmiyorum açıkçası... okay, ben hiç evden çıkmıyorum ama birileri çıkıyor işte...

dün fark ettim şu detayı da; ben ne zaman birine karşı duygular beslemeye başlasam bir şeyler oluyor ve ayrı kalmamız gerekiyor. okulda mesela tam Romeo'ya karşı bir duygular hissettiğimi kabullenmeye çabalarken BAM! it's corona time! ben bu şanssızlığı kabullendim, yapabilecek bir şey yok. ama bana yepyeni şeyler de tattırmıyor da değil. ders dinlerken katılımcıların olduğu listeye girip adına bakıp iç geçiriyorum. sonuçta aynı anda aynı şeyi yapıyorduk bunu bilmek benim gibi yıkık bir insanı mutlu ediyor sanırım. 

anlatacak bir şey bulmaya çalışıyorum ama yok! bulamıyorum! çünkü tüm günlerim bomboş elimde telefon ya da bilgisayarla geçiyor. ha bir de şu an kulaklarımda uğruna adam öldürebileceğim israilli bir seks tanrısı mergui'nin müziklerini dinleyerek yazıyorum bunları. küçük şeylerde bulalım bakalım mutluluğu! hayal gücüm de karantinada oldukça genişledi ama bunu başka bir yazıda anlatacağım artık. inanılmaz boş bir yazı oldu aslında ben bile beklemiyordum bu kadar gereksiz olmasını ama bu günleri yazıp belgelemek istiyorum.

evde kalın ha sakın çıkmayın dışarı
berry xx

1 Nisan 2020 Çarşamba

hobiler ve aşk meşk • karantina I

bugün evden dışarı adım atmayalı on yedinci günüm doluyor. onlarca yeni hobi edindim, onlarcasını tekrar bıraktım ya da beceremedim. -ama en azından denedim- bu sıralar tuttuğuma aşık olur bir duruma geldim. telefonumun her köşesinden erkek fotoğrafları fışkırır bir hale geldi. erkek gurmeliği diye bir hobiymiş bu, ben buldum.

başlarda bol bol kitap okumaya verdim kendimi sonra filmlere ve müziklere. şu an ise annemle yemek yapıyorum sürekli. aklımda yapılacak yüz binlerce şey var ama beceremediğim için elimde patlıyor genelde. ama sanatsal anlamda büyük bir açlığın içerisindeyim. müzik yapmaya çalışıyorum ve dijital olarak resimler çizmeye çalışıyorum kendimi çok yetenekli bulmasam da.

bu sıralar dünya müziği ile iç içeyim. bir sanatçıya şırıl şırıl aşık olduğumdan mı bilinmez ama mucizevi bir şekilde ibranice konuşmaya başlayabilirim her an. zaten oldum olası israilli beyleri her zaman gözdem olarak tutmuşumdur.

düşünüyorum da nasıl bir döneme denk geldik bilemiyorum gerçekten. bana çok değil beş - altı ay önce 'kimse evlerinden çıkmayacak okullar bile iptal olacak' deseler çok fazla gülerdim ama artık o kadar normal bir şey gibi geliyor ki bana. zaten evden çıkmayı çok sevmeyen biri olarak öyle zorlanmadım karantina sürecine adaptasyonda. ama yine de hiçbir şey umursamadan çıkıp gezmenin tadı bambaşkaymış... bugünlerin hemen geçmesini ve normal hayatımıza bir an önce dönmemizi umuyorum, çünkü hunger games gibi her gün tv başında 'acaba kaç kişi oldu?' diye beklemek canımı sıkmaya başladı. her gün rakamlar ikiye katlanıyor, bizim insanımız hala balık falan tutuyor.

yalnızlık da bir vurdu beni açıkçası. delirmeme ramak kaldı. kendimi -bahsettiğim israilli şarkıcı- mergui ile sevgili olmuş ve kendimizi izole etmişiz gibi hayaller kurmaya başladım. nasıl bir bilinç altım varsa her olaya karşı kendini ümitlendirecek bir detay bulmayı başarabiliyor. bir de daha dün gece gavin leatherwood'a karşı bir yükseliş yaşadım ama konumuz bu değil. sizlere biraz kendi aşk hayatımdan da söz etmek istiyorum.

ben okulda birine -hatta iki kişiye- çok fena düşmüşüm de haberim yokmuş. buna da dün karar verdim. ilki tam benim aradığım tip aslında. uzun boylu, fit görünümlü ve yakışıklı bir çocuk. derslerde genelde tam önümde oturuyor ve gözlerim bayram ediyor. hele erkeksi bir oturuşu var ki beni benden alan sizlere anlatmam mümkün değil... ona Romeo diye hitap edeceğim. çünkü yakışıklı, genç ve hayalimdeki romeonun siyah saçlı hali olduğundan olabilir. neyse tek problemi her hafta yanında farklı bir kız görüyor oluşum. zaten benim kaderim bu... insanlar keyfini sürerler ben de ancak uzaktan bakarım ya da 'aaa whatsapp profil fotoğrafını değiştirmiş' diye ağzımın sularını akıtırım.

diğeri daha serseri tipli bir çocuk. hal ve hareketlerini ilk aşkım olan Kırmızı'ya benzetiyorum açıkçası. hal ve hareketleri dediğim de mekandan mekana koşması falan muhtemelen. ama inanılmaz bir çekim hissediyorum ona karşı. okula karşı Romeo'dan daha ilgisiz biri ve bence iyileştirilmesi gereken yaralar olduğunu hissettiğim için ona karşı bir şeyler hissediyorum. -severim ben çünkü öyle şeyler- genelde kafamda bir hayal canlanırsa genelde bu çocuk oluyor. farklı bir havası var anlatılamaz yani. ona da Benvolio diyeceğim. onunla takılmak, gezmek, dolaşmak ve onu sevmek bambaşka olurdu diye düşünüyorum...

yanıp tutuştuysam devam ediyorum. bu aralar yine chat app'lerine sardım -çünkü bütün gün evdeyim ve yapacak başka hiç bir işim yok- orada da şans eseri sabaha karşı saat beş gibi birinin mesajını gördüm ve konuşmaya başladık. arayışımız aslında birebir ama beni ondan iten bir şeyler var. iki maddede inceleyebiliriz bunu aslında; bottom-vari tavırlar ve aseksüellik ihtimali. evet seks benim için ilişkide akla gelen ilk şey değil. elbette cinsellik de ilişkide çok önemli bir detay ama biriyle seks üzerinden sağlıklı bir ilişki kurulmayacağını düşünmekteyim. bana verdiği pozlardan falan çok bottom gibi geliyor ve ben maalesef iğrenç bir insan olduğum için 'errkek gibi errkek olmalı!' tezimden asla vazgeçmiyorum. hani öyle diğer insanlar gibi çok yakışıklı olsun, zengin olsun şeyim yok ama yanıma da yakışsın. sadece 'yokluk' diye bağıran bir ilişki de kurmak istemem doğrusu.

şimdi sizlere bol bol içimi döktükten sonra annemle birlikte yaptığımız -benim iğrenç yaptığım- sarmaları yemeye gidiyorum.
türk yemeği olan sarma @kimkardashian

berry xx