
iki gündür netflix'e takılıyorum. filmler diziler falan derken vakit nasıl geçiyor fark edemez bir hale geldim. saat 19:30 civarlarında tıpkı hunger games'de olduğu gibi vaka/ölüm sayılarını öğrenip psikolojimi bozuyorum. ha bir de bugün bir gelişme daha oldu. 20 yaş ve altındakilere sokağa çıkma yasağı ilan edildi. zaten evden hiç ayrılmadığım için beni etkileyen bir şey olmadı. bir de bu sıralarda sanırım coronavirus vakası olmasa da ambulanslar o korkunç kıyafetlerle geliyorlar. oturduğumuz yerde sadece kuzenim ve benim oturduğumuz apartmanlardan birilerini aldılar birer hafta arayla. artık kimi şeylere nasıl tepki vereceğimi unuttum biliyor musunuz? mesela türkiye'de ilk vakanın görüldüğü 11 mart tarihini hatırlıyorum da uyku uyuyamamıştım gece... ertesi gün kalkıp okula gitmiştim tabii ama neyse.. konumuz bu değil. şu an güncel vaka sayımız 20,921 ve o kadar da fazla tepki vermiyorum. bir alışkanlık oldu her gün haber bültenlerinde vaka sayılarını görmek.
ben genel olarak iyi hissediyorum ama bazen sinir krizleri geçirecek bir seviyeye de yükselmiyor değilim. ailemle çok karşı karşıya gelmemeye çalışıyorum. bu sıralar herkesin psikolojisi olanlardan o kadar çok etkilendi ve evde kilitli kaldık ki karşı karşıya gelsek kavga çıkacak gibi hissediyorum. çoğu şeyi de alttan almaktan yorulmadım değil.
kardeşimle iki gecedir stresimizi atmak adına netflix dizilerini izliyoruz herkes yattıktan sonra. şu an chilling adventures of sabrina izliyoruz. geçen yazıda da anlatmıştım ya gavin leatherwood azması geçiriyorum diye işte sebebi bu. güzel oluyor eğleniyoruz. dün de doğum günüydü aslında çok üzücü günler geçiriyoruz ama bir şekilde mutlu olabilmeyi bilmek çok güzel bir şey. onu mutlu etmek için pastalar alındı, şaraplar hazırlandı ve eğlencee! çok da muhteşem değildi ama karantina altında yapılan bir kutlamaya göre oldukça eğlenceli bir işti. sürekli ama sürekli içimde negatif düşünceler dönüyor aslında bakarsanız. corona kapmaktan o kadar korkuyorum ki anlatamam. şansıma da güvenmiyorum açıkçası... okay, ben hiç evden çıkmıyorum ama birileri çıkıyor işte...
dün fark ettim şu detayı da; ben ne zaman birine karşı duygular beslemeye başlasam bir şeyler oluyor ve ayrı kalmamız gerekiyor. okulda mesela tam Romeo'ya karşı bir duygular hissettiğimi kabullenmeye çabalarken BAM! it's corona time! ben bu şanssızlığı kabullendim, yapabilecek bir şey yok. ama bana yepyeni şeyler de tattırmıyor da değil. ders dinlerken katılımcıların olduğu listeye girip adına bakıp iç geçiriyorum. sonuçta aynı anda aynı şeyi yapıyorduk bunu bilmek benim gibi yıkık bir insanı mutlu ediyor sanırım.
anlatacak bir şey bulmaya çalışıyorum ama yok! bulamıyorum! çünkü tüm günlerim bomboş elimde telefon ya da bilgisayarla geçiyor. ha bir de şu an kulaklarımda uğruna adam öldürebileceğim israilli bir seks tanrısı mergui'nin müziklerini dinleyerek yazıyorum bunları. küçük şeylerde bulalım bakalım mutluluğu! hayal gücüm de karantinada oldukça genişledi ama bunu başka bir yazıda anlatacağım artık. inanılmaz boş bir yazı oldu aslında ben bile beklemiyordum bu kadar gereksiz olmasını ama bu günleri yazıp belgelemek istiyorum.
evde kalın ha sakın çıkmayın dışarı
berry xx